İnsan hayatının belki de en unutulmaz anları vedalardan oluşur. Eksilmek, artmaktan daha etkilidir çünkü acı, bir duygu değildir bir sonuçtur. Belirli duyguların bir araya gelerek zihnimize uyguladığı bir baskıdır. Fiziksel bir darbe sonucu hissedilen acıdan daha güçlü olduğu zamanların olması bu yüzdendir. İşte vedalar bu acı kavramının en karmaşık ve zorlu olanını oluşturur. Ölüm en güçlü vedadır çünkü gidenin geri gelme ihtimalini kesinkes ortadan kaldırır. O küçücük tekrar görme ihtimalini Azrail’in yok ettiğini biliriz. Bu yüzdendir ki kalan için bu acının birazını dindirir. Gidenin kendi isteğiyle gitmediğini bilmek bize biraz da olsa güç verir. Bu noktada intihar edenler aklınıza gelebilir. Onların bu vedayı kendi isteğiyle seçmesi zaten birazcık da geride kalanların suçlu olduğuna inanmasındandır ancak konumuz bu değildir. Oğuz Atay ne yazmıştı: “Bir de vedalar albayım, vedalar. Ben vedaları sevmem albayım. Hiç gitmesin insanlar. Hele gelmemek üzere giderlerse, çok üz...
...
Bir güneş beklemiyorum
Buz tutmuş memleketimi ısıtmaya.
Ateşimi sırtladım kamburuma
Taşıdığım iki parça odunla.
Göz aldığınca soğuğu görmeye
Can aldığınca sıcağı hissetmeye
Heybemde az biraz umutsuzluk
Kulağımda bitmez kutlu ezgi
Sırra kadem basmış bilginin nasihati
Yol alıyorum umarsızca.
Yüzünü erdemiyle örtmüş efendinin
Gül kokulu kırbacı iniyor ardı sıra
Kapkara cehaletin can suyu verdiği
Uçsuz bucaksız dikenli otlar
Başına buyruk gök gürültüleri önümde.
Derin kesiklerin sardığı ayaklarım
Geri dönmeye pek niyetsiz
Özümden mirasım kan revan izler
Kararmış bedenlerde uçuşan
Pervane leş sinekleri.
Arıyorum çaresizce
Memleketimin kuru soğuk çöllerinde
Yakacağım o devasa ateşi
Yamaçlardan akan rüzgarlar harlayacak
Bu sefer değil İbrahim’e.
Gürüldeyen ırmaklardan su için kana kana
Gözyaşlarımın, terimin tadını alasınız.
Şifa olur mu muallak
Cehaletin kuruttuğu boğazlara
Kafaları saran bu susuzluğa.
Yorumlar
Yorum Gönder