Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Maruz Kalmak

  İnsan hayatının belki de en unutulmaz anları vedalardan oluşur. Eksilmek, artmaktan daha etkilidir çünkü acı, bir duygu değildir bir sonuçtur. Belirli duyguların bir araya gelerek zihnimize uyguladığı bir baskıdır. Fiziksel bir darbe sonucu hissedilen acıdan daha güçlü olduğu zamanların olması bu yüzdendir. İşte vedalar bu acı kavramının en karmaşık ve zorlu olanını oluşturur. Ölüm en güçlü vedadır çünkü gidenin geri gelme ihtimalini kesinkes ortadan kaldırır. O küçücük tekrar görme ihtimalini Azrail’in yok ettiğini biliriz. Bu yüzdendir ki kalan için bu acının birazını dindirir. Gidenin kendi isteğiyle gitmediğini bilmek bize biraz da olsa güç verir. Bu noktada intihar edenler aklınıza gelebilir. Onların bu vedayı kendi isteğiyle seçmesi zaten birazcık da geride kalanların suçlu olduğuna inanmasındandır ancak konumuz bu değildir. Oğuz Atay ne yazmıştı: “Bir de vedalar albayım, vedalar. Ben vedaları sevmem albayım. Hiç gitmesin insanlar. Hele gelmemek üzere giderlerse, çok üz...

HASSİKTİR BE SEZAİ

                                                                                                                                                                                                                                      ...

Biraz Soğuk Ama Girince Alışıyorsun

  Bazen saatlerce hiçbir şey yapmadan otururum. Dışarıdan görenler böyle düşünür tabi yoksa ben çok iş yaparım. Düşünürüm. Uzun uzadıya düşünür, sayılamayacak kadar çok sigara içerim. Sonra kalkarım hiçbir şey olmamış gibi saatimi kurarım ve uyurum. Sabah erkenden kalkıp işe gitmem gerekiyor. Neden mi? Zamanını satan bir tüccarım ben, siz beden işçisi de diyebilirsiniz. Neden işçiyim? Çünkü düşünmek bu topraklarda para etmez. Buralarda itaat etmeniz gerekir. Ne olduğu hiç fark etmez itaat ettiğiniz sürece kazanırsınız. İtaat edenlerin ne sattığını anlamışsınızdır. Bir de umut satanlar çok para kazanır. Umuda çok ihtiyaç duyulan bir coğrafyada bunun olması gayet doğal. Peki umutsuzlar ne yapar biliyor musunuz? Düşünür. Düşündükçe daha umutsuz, umutsuz oldukça daha çok düşünür. Bu denge sabah alarmla bölünür. Döngü durmak bilmeden devam eder, mevsim hep kıştır. Bahar gelmez buralara. Zaten yazı görenlerin sayısı o kadar azdır ki. Çocuklar dedelerinden dinledikleri masallarda bilir....

Öfke Birikimim

Öfkeliyim, en küçük zerresine kadar yaşıyorum bu duyguyu. Elim kolum bağlanmış gibi hem de. Sanki filistin askısında bana işkence ediliyor. İşkencelere gösterdiğim bağışıklığı da hayretlerini gizleyemiyor işkenceci lavuklar.  Çoçukluğumdan beri kumbarama ufak ufak öfkelerimi atmışım. Şimdi o kumbarada koca bir öfke mevduatı var. Düşüncelerimin emekleme zamanları, ilk adımları falan geçeli çok oldu ve gayet açık her şey benim için. Sokakta çamurdan pasta yapan çocuk, yemek tariflerine artık çamur ve komşunun kümesinden çalınan yumurtaları değil bolca eleştiri, aldığı kadar farkındalık, kin ve öfke ekliyor... Bu yazı daha devam edecekti ama yine beni öfkelendiren olaylar ve güzel muhitlerin boktan şehir planlaması gibi programlanmış hayat burada noktalanmasına sebep oldu.

Var Olmak Yaşamak Değildir

 Gülmeyin! Hissetmeden gülmeyin. Ağlamayın kalpsizler, hissetmeden ağlamayın. Hiçbir şeyi hissetmeden yaşıyorsunuz. Yazık size yaşadığını sanan aslında sadece var olan insan toplulukları olduğunuzun farkına varsanız, bir şeyler düzelir diyeceğim ama samimi olmam gerekirse düzelmez. Çünkü bu, en az Pala Adası ütopyası kadar imkansız. Herkes özgür olmak istiyor. Çok para istiyor. Mutlu olmak istiyor. Özgür olmak isteyenler, inançlarının kölesi. Çok paran olması için birilerinin aç olması gerekiyor. Mutlu olmaya gelince; mutluluk bir duygudur. nefret gibi, hüzün gibi... Duyguların peşinden koşmak koca bir ahmaklıktır. Olaylar duyguların sebebidir. Hayatındaki olayların çok az kısmına müdahale edebiliyorken, sonsuza kadar mutlu olmak isteği, ölene kadar para peşinde koşmak kadar aptalca bir davranıştır. Böyle şeyler yapmayın. Hayatınızı hissederek yaşayın. Anlamak için yaşayın. İlk olarak kendinizi anlayın. Ne istediğinizi anlayın. Duygularınızı anlayın. Hayatın anlamı, anlamdır. Bunu ...

Doğanın Gereği

  Büsbütün kasvetliyiz. İçimizde zehir gibi bir yalnızlık. Böyle olmayacak, böyle olmamalı. Bir şeyler olacaksa bile böyle olmamalı. Başka türlü olmalı. Canımız sıkılıyor kocaman güçlü bir mengeneyle canımız sıkılıyor. Derdimizi kimseye anlatamıyoruz. Kimse anlamadığından değil herkes kendi derdiyle boğuştuğundan... Düşündükçe içimiz kararıyor. Lambası patlak bir sokak gibi içimiz, kapkaranlık. Tüm dünyaya yayılmış salgın, içimizde korkunç bir yalnızlık. Bir şeyler olmalı diyoruz. Mutlaka bi şeyler olmalı, yapacak bir şeyler. Elimiz kolumuz bağlı ince keskin bir halatla bağlı, canımız yanıyor. Canımız çok yanıyor. Hayıflanmak çözüm değil harekete geçmeliyiz Bir sıcak fikre ihtiyacımız var içimizi ısıtıcak şöyle cafcaflı bir fikre... İçimizin karanlığından onu da göremiyoruz. Canımız daha da sıkılıyor.   Biz kim miyiz? Biz herkesiz hepimiz kendi dünyamızda sokaklar dolusu yalnızlığımızla yaşıyoruz. İnsan hayatı boyunca yalnızlığını yok etmeye çalışır. Örneğin evlenme sebebi y...

Kilitli Kapılar

 ... Sahtelikle kaplı titrek ellerle Anahtarı bulamıyorum Tekerrür eden merhabalar için Kurulu düzen huzura vurulmuş Kilitleri açamıyorum. Esir ışığın hasat edildiği Sahipsiz cümle tarlalarından geçen Hamaset çamuruna bulanmış Yüce bir aslan illüzyonuyum. Teker teker açılacak kapılar Geçmişe, geleceğe, gerçeğe… Yavaş öldüren zehiri  Yaşamak için.

Memleketimin Buzdan Çölleri

... Bir güneş beklemiyorum Buz tutmuş memleketimi ısıtmaya. Ateşimi sırtladım kamburuma Taşıdığım iki parça odunla. Göz aldığınca soğuğu görmeye Can aldığınca sıcağı hissetmeye Heybemde az biraz umutsuzluk Kulağımda bitmez kutlu ezgi Sırra kadem basmış bilginin nasihati Yol alıyorum umarsızca. Yüzünü erdemiyle örtmüş efendinin Gül kokulu kırbacı iniyor ardı sıra Kapkara cehaletin can suyu verdiği Uçsuz bucaksız dikenli otlar Başına buyruk gök gürültüleri önümde. Derin kesiklerin sardığı ayaklarım Geri dönmeye pek niyetsiz Özümden mirasım kan revan izler Kararmış bedenlerde uçuşan Pervane leş sinekleri. Arıyorum çaresizce Memleketimin kuru soğuk çöllerinde Yakacağım o devasa ateşi Yamaçlardan akan rüzgarlar harlayacak Bu sefer değil İbrahim’e. Gürüldeyen ırmaklardan su için kana kana Gözyaşlarımın, terimin tadını alasınız. Şifa olur mu muallak Cehaletin kuruttuğu boğazlara Kafaları saran bu susuzluğa.

Kör Adamın Manzarası

 ... Vuslatın mesaisini doldurmuş, Tekâmülde fısıltıların yankılandığı beynimde, İzmaritlerin emekçisi parmakların yarenliğinde, Parıldayan göğün ortasına kuruldum. Ne huzur bozan iblis, Ne mutluluk tozları saçan peri, Şu dostlar seyrinde. Kim renklerin nadanı manzaramı bozabilir? Kim kör adamın manzarasını kıskanabilir?

Kelimeler Arıyorum

... Kelimeler arıyorum; En güzel, en acı, en keskin. Maziyi, günü, geceyi karıştırıyorum; En derin, en ıssız, en hüzünlü. Ezeli olanın başına, Ebedi olanın sonuna , Dilsiz anların destanına, Bahsi geçmeyeni anlatmaya, Bastığım topraktan, fezaya, Eşsiz kelimeler arıyorum. Şiirime katık edeceğim; Her tat duygudan. Her nefese pay edeceğim; Tıka basa arzudan. Aman sana, koca dünya, Diz çöktü bu garip. Çek zulüm gözlerini, Sormasana besbelli. Orayı burayı eşeleyip, Unutulmuş kelimeler arıyorum. Bir yaşama, bin ölüme, Bin yaşanana, bir yaşayana, Ardımı örtecek abideye, Kelimeler arıyorum.

Aklınla Sev Kalbinle Yaşat

  İnsan neden sever? İnsan neyi sever? İnsan neden sevmeli? İnsanlar neden hep sevilmek ister? Bu soruları çoğaltabiliriz lakin gerek yok. Önce yapmamız gereken sevginin ne olduğunu değil, ne olmadığını sorgulamaktır. Sevgi; namus, töre diyerek sevdiğini öldürmek değildir mesela. Bu eteği giyemezsin, benim hayatımda olacaksan annenden başka kadınla görüşmemelisin demek de değil. Sevgi beraberinde kıskançlığı, kısıtlamayı, şüpheyi getirmez.   Bu yazı da asla sevginin tanımını göremeyeceksiniz. Bu amaçla gelenler için yazı bitmiştir...                                                                    -SON-     Okumaya devam ediyorsanız, ...

BEN KİMİZ

 “İnsan neyi düşünüyorsa onun içine saplanmıştır. İnsan tüm ruhuyla düşündüğü şeyin içine batmıştır.” Erich From’un, Sevginin ve Şiddetin Kaynağı kitabında yazdığı bu iki cümle üzerine uzun uzun düşünülmesi gereken bir konu. Düşüncelerimize göre yaşıyoruz ancak birçoğumuz ne düşündüğünün farkında mı? Bence değil. Doğumumuzdan itibaren manipüle edilmeye başlıyoruz ve birçok insanın ölümüne kadar sürüyor. Bir hayat yaşıyoruz bunun da kendi hayatımız olmasını isteriz öyle değil mi? Bunun içinde farkında olmak zorundayız. Hayatın kendisinin farkında olmak demek, ölümün farkında olmak demek. İnsan olarak ölüm olgusunu bastırmak isterken yanında yaşamı da bastırıyoruz. Kendimizi bir maraton yarışında görüp sürekli koşmak zorunda hissediyoruz. Hayallerimize koşarken, hayatlarımızı tüketiyoruz. Bu yazının amacı kişisel gelişim zırvalıkları gibi gücünün farkında ol demek değil. Ya da istediğin her şeyi başarabilirsin, sevginin gücünü hisset falan da demeyeceğim. Apollon Tapınağı’nın girişin...