Kendini okul sıralarında, sertifika programlarında, kurslarda, dolu veya boş geçirilmiş üniversite hayatına boğmuş gençlerin iş bulma kurumunda sıraya geçtiği, iş bilmez, bol referanslı “kalifiyeli” çalışanların taşkınına uğramış memleketimde bahsi geçmez meritokrasinin. Yaz ortasında susuz kalmış meyve bahçesinin suya olan ihtiyacı kadar elzem aslında.
Peki, nedir bu meritokrasi denen meret. Meritokrasi, personel istihdamında liyakat sisteminin esas alınması anlamında kullanılan bir kavramdır. Kamu yönetimi açısından da “liyakata dayalı yönetim sistemi” ni ifade eder.
Liyakat, layık olma, yeterli olma anlamında bir kelimedir. Sistemsel olarak açıklayacak olursak bir makama yerleştirilecek kişi makamın yeterliliklerini karşılayanlardan seçilir. Kişi, yetkinliklerine göre mesleki geleceğinin tayinini yapar. Güzel memleketim bir kütüphane olsa liyakat kitabını üstlerde uzanılamayacak tozlu raflarda, rutubet içinde çürümeye bırakmışız dersek abartı olmaz.
Devletlerin farklı idare şekilleri vardır; cumhuriyet, monarşi, oligarşi… bir de bunların çatısı altında ve iç içe işleyen sistemler vardır. Bu sistemler idareyi besleyen, destekleyen, alt yapısını oluşturan yapılardır. İşte bunlardan birisi de “meritokrasi” dir.
Meritokratik bir sistemde hak eden hak ettiği yere gelir. Hak yemek günahtır diyen günahkârların çekindiği, mümkün mertebe uzak durduğu bir sistem anlayacağınız.
Bu sistemin prensiplerini de elin adamı şöyle sıralamış:
“1- Akraba kayırmacılığı yoktur.
2- Eş, dost kayırmacılığı yoktur.
3- Ayrımcılık yok.
4- Fırsat eşitliği esastır.
5- Ödül, liyakat ve ehliyete özeldir.”
Eğitimde, yönetimde, bürokraside, piyasada ve her türlü kurumda uygulanası gereken bu prensiplere derin bir iç çekip “ ah ne kadar güzel” demekten başka elden bir şey gelmiyor.
Elin adamına da ihtiyaç yok, geçmişe dönüp baktığımızda Osmanlı Devleti’nin eğitim ve bürokrasi sistemlerinde liyakate bağlı bir çizgide ilerleniyordu. Ders niteliğinde…
Çok uzatmanın anlamı yok, yaşıyoruz.
Geleceğin karanlığında, hoş kokulu çiçek bahçelerini geride bırakmış bir halde, şu kokuşmuş zamanı yaşıyoruz.
Hayallerimizin hak ettiği yere umutlarımızı yerleştirdik, yaşıyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder