Ana içeriğe atla

Maruz Kalmak

  İnsan hayatının belki de en unutulmaz anları vedalardan oluşur. Eksilmek, artmaktan daha etkilidir çünkü acı, bir duygu değildir bir sonuçtur. Belirli duyguların bir araya gelerek zihnimize uyguladığı bir baskıdır. Fiziksel bir darbe sonucu hissedilen acıdan daha güçlü olduğu zamanların olması bu yüzdendir. İşte vedalar bu acı kavramının en karmaşık ve zorlu olanını oluşturur. Ölüm en güçlü vedadır çünkü gidenin geri gelme ihtimalini kesinkes ortadan kaldırır. O küçücük tekrar görme ihtimalini Azrail’in yok ettiğini biliriz. Bu yüzdendir ki kalan için bu acının birazını dindirir. Gidenin kendi isteğiyle gitmediğini bilmek bize biraz da olsa güç verir. Bu noktada intihar edenler aklınıza gelebilir. Onların bu vedayı kendi isteğiyle seçmesi zaten birazcık da geride kalanların suçlu olduğuna inanmasındandır ancak konumuz bu değildir. Oğuz Atay ne yazmıştı: “Bir de vedalar albayım, vedalar. Ben vedaları sevmem albayım. Hiç gitmesin insanlar. Hele gelmemek üzere giderlerse, çok üz...

Ne Haddimize Meritokrasi

 Kendini okul sıralarında, sertifika programlarında, kurslarda, dolu veya boş geçirilmiş üniversite hayatına boğmuş gençlerin iş bulma kurumunda sıraya geçtiği, iş bilmez, bol referanslı “kalifiyeli” çalışanların taşkınına uğramış memleketimde bahsi geçmez meritokrasinin. Yaz ortasında susuz kalmış meyve bahçesinin suya olan ihtiyacı kadar elzem aslında.

Peki, nedir bu meritokrasi denen meret. Meritokrasi, personel istihdamında liyakat sisteminin esas alınması anlamında kullanılan bir kavramdır. Kamu yönetimi açısından da “liyakata dayalı yönetim sistemi” ni ifade eder.

Liyakat, layık olma, yeterli olma anlamında bir kelimedir. Sistemsel olarak açıklayacak olursak bir makama yerleştirilecek kişi makamın yeterliliklerini karşılayanlardan seçilir. Kişi, yetkinliklerine göre mesleki geleceğinin tayinini yapar. Güzel memleketim bir kütüphane olsa liyakat kitabını üstlerde uzanılamayacak tozlu raflarda, rutubet içinde çürümeye bırakmışız dersek abartı olmaz.

Devletlerin farklı idare şekilleri vardır; cumhuriyet, monarşi, oligarşi… bir de bunların çatısı altında ve iç içe işleyen sistemler vardır. Bu sistemler idareyi besleyen, destekleyen, alt yapısını oluşturan yapılardır. İşte bunlardan birisi de “meritokrasi” dir.

Meritokratik bir sistemde hak eden  hak ettiği yere gelir. Hak yemek günahtır diyen günahkârların çekindiği, mümkün mertebe uzak durduğu bir sistem anlayacağınız.

Bu sistemin prensiplerini de elin adamı şöyle sıralamış:

“1- Akraba kayırmacılığı yoktur.

2- Eş, dost kayırmacılığı yoktur.

3- Ayrımcılık yok.

4- Fırsat eşitliği esastır.

5- Ödül, liyakat ve ehliyete özeldir.”

Eğitimde, yönetimde, bürokraside, piyasada ve her türlü kurumda uygulanası gereken bu prensiplere derin bir iç çekip “ ah ne kadar güzel” demekten başka elden bir şey gelmiyor.

Elin adamına da ihtiyaç yok, geçmişe dönüp baktığımızda Osmanlı Devleti’nin eğitim ve bürokrasi sistemlerinde liyakate bağlı bir çizgide ilerleniyordu. Ders niteliğinde…

Çok uzatmanın anlamı yok, yaşıyoruz.  

Geleceğin karanlığında, hoş kokulu çiçek bahçelerini geride bırakmış bir halde, şu kokuşmuş zamanı yaşıyoruz.

Hayallerimizin hak ettiği yere umutlarımızı yerleştirdik, yaşıyoruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cahil Filozof Voltaire

Bazı kitapları okursunuz bazı kitapları yaşarsınız. Bazı kitaplarda ise ararsınız. Ben hep yazarıyla birlikte aradığım kitapları okumak istemişimdir. Güneşli bir İzmir sonbaharında, birkaç işimi halletmek için dışarı çıkmıştım. Bir de kitap alıp sakin bir kafede, kahve içerken okumayı düşündüm. Ancak ne alacağımı bilmiyorum. Dedim ya, aramayı seviyorum. İş Bankası Kültür Yayınları’nın Karşıyaka şubesine götürdü adımlarım beni. Ne alacağımı bilmiyorum, bakıyorum etrafa. Bir süre dolandıktan sonra sanırım kahve içtiğim sürede bitirebileceğim bir kitap istediğimden, ince kitaplara bakıyorum. Cahil Filozof'la tanışmam bu şekilde oldu. Kapağı açtım. İlk cümleyi okudum. “Sen kimsin?” Hemen aldım.  Cahil filozof, “İlk Şüphe” ile başlar, “Aklın Başlangıcı”yla biter. Voltaire’in ömrünün son yılları diyebileceğimiz, yetmişiki yaşında yazdığı bu kısacık kitabı bitirdiğinizde aslında bir arayış değil, bir fark ediş olduğunu anlıyorsunuz. Voltaire’in zihin otobiyografisi gibi de yorumlanabilece...

Maruz Kalmak

  İnsan hayatının belki de en unutulmaz anları vedalardan oluşur. Eksilmek, artmaktan daha etkilidir çünkü acı, bir duygu değildir bir sonuçtur. Belirli duyguların bir araya gelerek zihnimize uyguladığı bir baskıdır. Fiziksel bir darbe sonucu hissedilen acıdan daha güçlü olduğu zamanların olması bu yüzdendir. İşte vedalar bu acı kavramının en karmaşık ve zorlu olanını oluşturur. Ölüm en güçlü vedadır çünkü gidenin geri gelme ihtimalini kesinkes ortadan kaldırır. O küçücük tekrar görme ihtimalini Azrail’in yok ettiğini biliriz. Bu yüzdendir ki kalan için bu acının birazını dindirir. Gidenin kendi isteğiyle gitmediğini bilmek bize biraz da olsa güç verir. Bu noktada intihar edenler aklınıza gelebilir. Onların bu vedayı kendi isteğiyle seçmesi zaten birazcık da geride kalanların suçlu olduğuna inanmasındandır ancak konumuz bu değildir. Oğuz Atay ne yazmıştı: “Bir de vedalar albayım, vedalar. Ben vedaları sevmem albayım. Hiç gitmesin insanlar. Hele gelmemek üzere giderlerse, çok üz...

Siyaset ve Medya İlişkisini Etik Açısından Kişisel Bir Değerlendirme

  “Siyaset nedir?” diye bir soru sorulduğunda çeşitli yanıtlar alınmaktadır. Bir görüşe göre siyaset, yaşayan insanlar arasında bir mücadele ve çatışma ise iktidar gücüne sahip olmak için toplumdaki değerlerin paylaşılması çabasıdır. İnsanlar, fikirlerini ve ideallerini bu yolla uygulayabileceklerini düşünmektedir. Buna, iktidarın ele geçirilmesi ve onun sağladığı yararların paylaşımı denilebilir.¹ Kısaca Max Weber’in tanımladığı gibi siyaset, devletler arasında veya bir devlet içindeki gruplar arasında iktidarı paylaşmak veya iktidarın paylaşımında etkili olmak için verilen mücadeledir.  Siyaset kendine mahsus bir dil ile insanların kanaatlerini etkilemek, kanaati oluşmamış alanları kanaat sahibi kılmak ve sonunda onları taraftarlar safına almak amacını taşır. Böyle yaklaşıldığında siyasetin sorun çözme sanatı olmaktan çok, yönlendirme özelliği ortaya çıkmaktadır. Siyaset sanatında kitleleri ikna etme becerisi önemlidir. Siyaset belli bir dünya görüşünden yola çıkarak hal...