Ana içeriğe atla

Maruz Kalmak

  İnsan hayatının belki de en unutulmaz anları vedalardan oluşur. Eksilmek, artmaktan daha etkilidir çünkü acı, bir duygu değildir bir sonuçtur. Belirli duyguların bir araya gelerek zihnimize uyguladığı bir baskıdır. Fiziksel bir darbe sonucu hissedilen acıdan daha güçlü olduğu zamanların olması bu yüzdendir. İşte vedalar bu acı kavramının en karmaşık ve zorlu olanını oluşturur. Ölüm en güçlü vedadır çünkü gidenin geri gelme ihtimalini kesinkes ortadan kaldırır. O küçücük tekrar görme ihtimalini Azrail’in yok ettiğini biliriz. Bu yüzdendir ki kalan için bu acının birazını dindirir. Gidenin kendi isteğiyle gitmediğini bilmek bize biraz da olsa güç verir. Bu noktada intihar edenler aklınıza gelebilir. Onların bu vedayı kendi isteğiyle seçmesi zaten birazcık da geride kalanların suçlu olduğuna inanmasındandır ancak konumuz bu değildir. Oğuz Atay ne yazmıştı: “Bir de vedalar albayım, vedalar. Ben vedaları sevmem albayım. Hiç gitmesin insanlar. Hele gelmemek üzere giderlerse, çok üz...

Biraz 'Ben'i Anlatmak İstiyorum

 “İnsan bazendir, daima değil,” diye bir cümle duydum arkadaşımdan kimin söylediğini bilmiyorum. Aslında bu önemli de değil, cümle ilk okuyuştu kulağa hoş geliyor değil mi? Cevap evet ama kanaatimce bu cümle şöyle olmalıdır. “İnsan bencildir daima.” Her işimizden bencillik akar. Her şeyi “ben”e göre planlarız, yaparız, duyarız. Önemli olan ‘ben’dir ama bunun için insanlara kızmak doğru değil. Bu yaratılışta, evrimde, doğada adına ne derseniz deyin mutlaktır. Zihinlerimiz ‘ben’ için düşünür, ’ben’ için yorumlar. Ben sadece ‘ben’i bilebilirim. ‘ben’i koruyabilirim. Aslında insanların sorunlarının temelinde bencil olması değil bencil değillermiş gibi davranması yatmaktadır. Davranışla, kelimeler çatışamaz. Eğer bu tezatlık olursa rahatsız hissederiz. Kimileri buna vicdan azabı der. Kimileri ise yalanın ağırlığı. Bunların da bir önemi yok. Hangi kelimeyle veya duyguyla ifade etmekten ziyade sorunun kaynağıyla ilgilenmeliyiz. Sebebi ise ben, ’ben’i bilmeden hayatımın hiçbir noktasında, insani olan iyi kötü duyguları tam olarak yaşayamam. Ben ‘ben’i tanımadığım için dünya da yaşamış değil var olmuş olurum. Bu varoluş ise bana sıkıntı, keder, mutsuzluk içinde ve en acısı kendime yabancı bir hayat sürmeme neden olur. Düşüncesi bile üzücü... Atalarımız “önce can sonra canan” derler. Hangi konu da olursa olsun kendi sorunumuzu çözmeden başkasının sorunuyla ilgilenmek aklımıza bile gelmez. Nedeni basit zihin önce ‘ben’i kurtarmak ister. Bir örnek vermek gerekirse ailemizle evde otururken deprem olduğunu hayal edin. Ne yaparız? Aklımıza ilk gelen kendimizi kurtarmak olur değil m? Anne evladından önce dışarı çıkabilir. Abi-abla kardeşine bakmaz bile. Bunda ayıplanacak ya da üzülecek bir durum yok bu gayet doğal. Aynı acıları yaşayan insanların iyi anlaşmasının sebebi de budur. Eşekten düşenin halini eşekten düşen anlar. 


Görüldüğü üzere tüm canlılar da olduğu gibi insan doğasının gereğinde de hayatımızın merkezinde de kendimiz varız. Ama biz bir çeşit yönlendirmeler ve yanlış bilinçlenme ile ki bence en önemlisi ‘tutkularımız’ hayatımızın merkezine parayı, aşkı, vb. ‘ben’ haricinde herhangi bir şeyi koyduğumuzdan mutsuz ve çatışma içinde oluruz. Önce kendimize dürüst olmamız lazım. Bir şeyleri başarmamız için kendimizi tanımanın yollarını aramalıyız eğer ilk olarak kendimizi tanığımız da, kendimizi sevip saygı duyduğumuzda insani ilişkilerimiz de düzelecektir. İbn Rüşd: “Yumurta dıştan bir güçle kırılırsa yaşam son bulur; içten bir güçle kırılırsa yaşam başlar; zira sahih dönüşümler hep içten gelir.” Diyerek aslında sorunu ve çözümü bir cümlede özetliyor.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cahil Filozof Voltaire

Bazı kitapları okursunuz bazı kitapları yaşarsınız. Bazı kitaplarda ise ararsınız. Ben hep yazarıyla birlikte aradığım kitapları okumak istemişimdir. Güneşli bir İzmir sonbaharında, birkaç işimi halletmek için dışarı çıkmıştım. Bir de kitap alıp sakin bir kafede, kahve içerken okumayı düşündüm. Ancak ne alacağımı bilmiyorum. Dedim ya, aramayı seviyorum. İş Bankası Kültür Yayınları’nın Karşıyaka şubesine götürdü adımlarım beni. Ne alacağımı bilmiyorum, bakıyorum etrafa. Bir süre dolandıktan sonra sanırım kahve içtiğim sürede bitirebileceğim bir kitap istediğimden, ince kitaplara bakıyorum. Cahil Filozof'la tanışmam bu şekilde oldu. Kapağı açtım. İlk cümleyi okudum. “Sen kimsin?” Hemen aldım.  Cahil filozof, “İlk Şüphe” ile başlar, “Aklın Başlangıcı”yla biter. Voltaire’in ömrünün son yılları diyebileceğimiz, yetmişiki yaşında yazdığı bu kısacık kitabı bitirdiğinizde aslında bir arayış değil, bir fark ediş olduğunu anlıyorsunuz. Voltaire’in zihin otobiyografisi gibi de yorumlanabilece...

Maruz Kalmak

  İnsan hayatının belki de en unutulmaz anları vedalardan oluşur. Eksilmek, artmaktan daha etkilidir çünkü acı, bir duygu değildir bir sonuçtur. Belirli duyguların bir araya gelerek zihnimize uyguladığı bir baskıdır. Fiziksel bir darbe sonucu hissedilen acıdan daha güçlü olduğu zamanların olması bu yüzdendir. İşte vedalar bu acı kavramının en karmaşık ve zorlu olanını oluşturur. Ölüm en güçlü vedadır çünkü gidenin geri gelme ihtimalini kesinkes ortadan kaldırır. O küçücük tekrar görme ihtimalini Azrail’in yok ettiğini biliriz. Bu yüzdendir ki kalan için bu acının birazını dindirir. Gidenin kendi isteğiyle gitmediğini bilmek bize biraz da olsa güç verir. Bu noktada intihar edenler aklınıza gelebilir. Onların bu vedayı kendi isteğiyle seçmesi zaten birazcık da geride kalanların suçlu olduğuna inanmasındandır ancak konumuz bu değildir. Oğuz Atay ne yazmıştı: “Bir de vedalar albayım, vedalar. Ben vedaları sevmem albayım. Hiç gitmesin insanlar. Hele gelmemek üzere giderlerse, çok üz...

Siyaset ve Medya İlişkisini Etik Açısından Kişisel Bir Değerlendirme

  “Siyaset nedir?” diye bir soru sorulduğunda çeşitli yanıtlar alınmaktadır. Bir görüşe göre siyaset, yaşayan insanlar arasında bir mücadele ve çatışma ise iktidar gücüne sahip olmak için toplumdaki değerlerin paylaşılması çabasıdır. İnsanlar, fikirlerini ve ideallerini bu yolla uygulayabileceklerini düşünmektedir. Buna, iktidarın ele geçirilmesi ve onun sağladığı yararların paylaşımı denilebilir.¹ Kısaca Max Weber’in tanımladığı gibi siyaset, devletler arasında veya bir devlet içindeki gruplar arasında iktidarı paylaşmak veya iktidarın paylaşımında etkili olmak için verilen mücadeledir.  Siyaset kendine mahsus bir dil ile insanların kanaatlerini etkilemek, kanaati oluşmamış alanları kanaat sahibi kılmak ve sonunda onları taraftarlar safına almak amacını taşır. Böyle yaklaşıldığında siyasetin sorun çözme sanatı olmaktan çok, yönlendirme özelliği ortaya çıkmaktadır. Siyaset sanatında kitleleri ikna etme becerisi önemlidir. Siyaset belli bir dünya görüşünden yola çıkarak hal...